Ülkemiz dünyadaki en etkin deprem kuşakları arasında yer alan Akdeniz - Alp - Himalaya kuşağı üzerindedir. Ülkemizde yerleşim yerlerinin, sanayi tesislerinin ve barajlarının büyük kısmı bu aktif deprem kuşağının üzerinde yer almaktadır. Bu gerçekliğe karşı etkili önlemler alabilmek için depremin disiplinli bir mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı alanı olarak görülmesi gerekmektedir.
Ancak bu disiplinler rant çıkarları için dışlanmaktadır. 21 yıl önce yaşanan, 17 Ağustos Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri sonrasındaki yapı denetimi düzenlemelerinde kamusal denetim ticarileştirilmiş ve meslek odalarının önerileri dışlanmıştır. Yapı Denetim Yasası’nda kamu yapıları denetim dışı tutulmuş ve yasanın kapsamı daraltılmıştır. TMMOB’ye bağlı Odaların mevzuatla tanınmış görevleri içinde bulunan mühendislik, mimarlık hizmetlerinin mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme, denetleme gereklilikleri de dışlanmıştır.
Planlama, mühendislik, mimarlık, yapılaşma ve kamusal denetime ilişkin sorunlara ayna tutan, yüzyılın afeti olarak anılan ve yaklaşık 340 bin yapının önemli ölçüde yıkıldığı ve hasar gördüğü, on binlerce yurttaşımızın yaşamını kaybettiği 1999 Marmara Depreminden hiçbir ders alınmadığı; Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılması ile Van depremi ve diğer depremler sonucu oluşan sosyal yıkım tablosu ile mevzuat düzenlemelerinin rant eksenli olması, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olması ve bütün ülkenin imara açılması ile tekrar tekrar ortaya çıkmıştır.
Ülkemiz bugün 21 yıl önce yaşanan Marmara depreminden daha iyi durumda değildir.
Yer seçimi kararlarında, yapı tasarımı, üretimi ve denetiminde bilimsel, bütünlüklü bir düzen yoktur. Öyle ki sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açılmakta, her yere AVM ve gökdelenler yapılmaktadır. Yanlış ulaşım politikaları, yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları ve yanlış mega projelerin artması, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artması, ısı adalarının oluşması gibi olgular depremlerin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bu sorunlara deprem olgusunu ve depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan imar affı uygulamaları ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşma eklendiğinde ülkemizin depremlere hazır olmadığı anlaşılmaktadır.
Her doğal afet sonrasında olduğu gibi, üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra ülkemizin deprem gerçeği unutulmuş ve deprem üzerinden rant sağlama çabaları devam etmiştir. 17 Ağustos 1999 depremi ve daha sonrasında yaşanan depremler yapı stokumuzun deprem güvenlikli olmadığını ortaya koymuşken, sanki bir daha deprem olmayacakmış gibi imar planları depreme dayanıklı yapı üretimini sağlamak için değil, kentsel rantın dağıtılması için bir araç olarak kullanılmıştır.
Bütünün bir parçası olan ilimizde de durum çok farklı değildir. Deprem Master Planı’nı konusunda yeterli çalışmalar ve önlemler alınmamış durumdadır. Gaziantep’in güncel depremsellik durumu, deprem bölgeleri - haritaları, mevcut yapı stokunun depreme ne kadar dayanıklı olup olmadığı gibi somut ve bilimsel veriler ile verilere ihtiyaç vardır. Ancak bu veriler ile hazırlanan sağlıklı bir Deprem Master Planı ilimize faydalı olabilecektir.
Kentimizde tarım alanlarında kaçak yapılaşma gittikçe artmakta ve yerel yönetimler özellikle kırsal mahallelerdeki bu artış ile yeterince etkin olarak mücadele etmemektedir. Geçmişte deprem toplanma alanı olarak belirlenen Metro Market bölgesinde 12 katlı yüksek binalar yükselmiş ve şehrimizin temiz hava koridorunu kapatmıştır. Kentimizde artan sel ve su baskınları plansız yapılaşmanın da etkisiyle giderek doğal bir olay halini almaktadır. Deprem Master Planı bütün bu olumsuzluklar dikkate alınarak ivedilikle hayata geçirilmeli ve kentimizin yeşil alana ve ormanlara olan ihtiyacı göz ardı edilmemelidir.
Bunun yanında tüm bina projelerinin Meslek Odalarının denetiminden yoksun bırakılması, Meslek Odaları tarafından denetlenmesinin istenilmemesi, hatta denetlenen, Meslek Odası imzası ve kaşesi bulunan projelerin ilgili merciler tarafından kabul edilmemesi bilimle, deprem master planı ile depreme yönelik alınacak önlemler ile tamamen tezat bir durumdur.
Ne yazık ki, bugün 17 Ağustos depreminin 21. yılını işte böylesi bir karanlık tablo ile karşılıyoruz. Ülkenin deprem riski son derece artmış ve gereken önlemlerin alınması noktasında vakit daralmış durumdadır.
TMMOB ve bağlı Odaları tüm bu süreç boyunca mesleki sorumluluklarının bir gereği olarak, yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için çağdaş bir "risk yönetim" sisteminin oluşturulması, bölgesel ve kentsel ölçekte "sakınım planları"nın hazırlanması, mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güvenli yapılaşmanın sağlanması ve tüm bu süreçlerin sağlıklı işletilebilmesi için meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modelinin benimsenmesi gerektiğini daha önce defalarca dile getirmiştik.
Bu vesileyle bir kez daha çağrılarımıza kulak verilmesini ve gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasını gerektiğini hatırlatıyoruz.
Bir Yorum Bırakın